Monthly Archives: December 2018

2019 yılında Türkiye ekonomisi ve finansal piyasaları

2019 yılını okuyabilmek için öncelikle 2018’de olanları doğru anlamlandırmak gerek. Malûm, geçmişi anlamadan geleceği yorumlamak doğru sonuçlar vermez. Türkiye ekonomisi, 2009 yılından itibaren dünya piyasalarına hâkim olan bol ve ucuz likiditeden fazlasıyla nasiplenmiş ancak bunu katma değerli yatırımlara yönlendirmede pek de muktedir olamamıştı. 2016’da gerçekleşen hain darbe girişimi sonrasında ekonomide kaydedilen ivme kaybını ağırlıklı olarak tüketimi teşvik edici önlemlerle aşmaya çalışmış, bu da nihayetinde arz/talep dengesizliğine neden olmuştu: Ürettiğinden fazla tüketen, kazandığından fazla harcayan bir yapıya girilmişti. Bunun ekonomideki sonucu yüksek cari işlemler açığı ve yüksek enflasyon olarak vuku buldu. Bu süreçte ekonomi politikası kapsamında yapılan yanlışlar ve dış ilişkilerde artan gerginlik de bir araya gelince büyük bir finansal türbülans ile karşı karşıya kalındı. Bu da Ağustos ve Eylül aylarında mali piyasalarda çok sert bir dalgalanmayı beraberinde getirdi. An itibariyle finansal piyasalar sakinleşmiş durumda. Ama, öyle büyük bir finansal tsunami ile karşılaştık ki bunun reel sektör üzerindeki olumsuz yansımalarını hâlâ ölçmeye ve rehabilite etmeye çalışıyoruz.

Türkiye’de reel sektörün sorunlarını sadece 2018 yılı kapsamında değerlendirmek eksik bir analiz olur. Zira, yıllara sari sorunların birikip 2018 yılında alarm sinyalleri vermeye başladığı kanaatindeyiz. Öncelikle kârlılık sorunu uzun yıllardır birçok sektörde net bir şekilde dikkat çekiyordu. Yapılan yatırımlarda fizibilitenin çok da doğru kurgulanamaması birçok sektörde ciddi kapasite fazlasına neden olmuş, bu da kârlılığı aşağı baskılamıştı. TCMB’nin verilerine göre net kâr marjı %5’li seviyelere kadar gerilemişti. İkinci olarak bilançolarda özkaynak oranı hızla gerilerken banka kredisine bağımlılık kademeli olarak yükselmişti. TCMB verilerine göre 2005 yılında banka kredisinin payı %15’lerde iken bu oran 2018’de bizim hesaplamamıza göre %40’lı seviyelere ulaştı. Zaten, bankacılık sektörünün kredi/mevduat oranının %120’lere ulaşması da bunu teyit ediyor. Kısacası, borçlulukta ciddi bir artış oldu. Bunun bir nedeni yapısal, bir diğer nedeni ise likidite bolluğundan dolayı konjonktürel… Mesela, bugün itibariyle yoğun yapılandırma talepleri karşısında şaşkınlık yasayan bankacılık sektörünün bu kredileri verirken nasıl bir fizibilite analizi yaptıklarını yeniden değerlendirmelerinde yarar var! Hülâsa, verimli olmayan yatırımlara artan faizler ve TL’deki keskin değer kaybı da eklenince reel sektör bilançolarında ciddi bir erozyon yaşandı. An itibariyle borçların sağlıklı bir şekilde döndürülmesi zor bir mefhum hâline geldi.

2019 yılına böyle bir tablo ile başlıyoruz: Finansal piyasalardaki türbülans sakinleşmiş gibi görünmekle birlikte reel sektörde çözüm bekleyen ciddi sorunlarla… Üstelik reel sektör sorunları çoktan bankacılık sektörüne sirayet etmiş durumda… Dahası, dünkü değerlendirmemizde detaylı bir şekilde tasvir ettiğimiz üzere dış konjonktür de sorunlu bir yapı arzederken… Kısacası, 2019, zor ve birçok belirsizliği bünyesinde barından bir yıl olarak bizi bekliyor. 2019 yılına ilişkin değerlendirmelerimizi 2 ayrı başlıkta yapma taraftarıyız: Reel sektör ve finans sektörü. Zira ikisi arasında bir süredir zayıf bir ilişki var ve bu zayıf ilişki bir süre daha devam edebilir. Başka bir ifade ile finansal fiyatlamalara, döviz kurunun seyrine bakan birisi her şeyin normalleştiğini düşünebilir. Ancak reel sektör ya da bankacılık sektörünü inceleyenler işlerin hiç de yolunda gitmediğini rahatlıkla farkedecektir. Reel sektör ve bunun bankacılık sektörü üzerindeki etkileri ile başlayalım.

Reel sektörün en ivedi sorunu banka kredilerinin döndürülmesi. Bunun kalıcı bir şekilde yapılması şu an çok zor zira ekonominin belirgin bir şekilde ivme kaybettiği bir dönemde kazançlar kredileri karşılamakta yetersiz kalıyor. Özellikle de konut, otomotiv, dayanıklı tüketim gibi satışlarında ciddi daralma kaydedilen sektörlerde. Bu nedenle de bu sektörlerde kredi yapılandırması kaçınılmaz gibi görünüyor. Borçların vadeye yayılması en doğru tercih gibi görünse de hem borçlanma faizlerinin yüksek olması hem de bankacılık sektöründe kaynak kısıtının olması bu işi kaçınılmaz olarak zorlaştırıyor. Bunun için bankacılık sektörüne ciddi bir kaynak girişi lazım. Bugüne kadar gerek otoritelerin aldığı önlemler gerekse de bankaların sermaye artırımları ya da sermaye benzeri tahvil ihraçları bir nebze de olsa durumu idare etti. Ama, dünyada belirsizliklerin daha da artacağı ve Türkiye’de ekonomik durgunluğun daha da belirginleşeceği bir yılda ilave kaynak girişi olmaksızın sürecin kesintisiz olarak sürdürülmesi çok zor. Bu nedenle de IMF ya da benzeri bir uzun vadeli, göreceli olarak düşük faizli dış kaynak ihtiyacı var. Bu durumda büyük bir istihdam kaybı yaşamadan kısa süreli bir durgunluk ile sorunları atlatmak mümkün olabilir. Aksi durumda çok da sürdürülebilir bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyemeyiz.

Finans sektöründe ise dünyadaki gelişmelerin etkili olacağını öngörüyoruz. TL’nin şu an sunduğu %24’lük faiz aşınmayı engelliyor ve kurların makul seviyelerde dengelenmesine olanak kılıyor. Son dönemde petrol fiyatlarında yaşanan keskin düşüş ile Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırma ihtimalinin azalması da TL’yi koruyor. Ancak küresel risk iştahının daha da azalması durumunda TL sert bir satış baskısına maruz kalabilir. Zira hem reel sektör ile bankacılık sektöründe yaşanan sorunlar, hem de ekonomik daralma kırılganlık yaratıyor. Bu nedenle de USDTRY kuru üzerinde tahminde bulunurken içeriden çok dışarıdaki gelişmelere odaklanmak gerek. Bu arada 31 Mart tarihindeki seçimlerin öncesi ve sonrası da kur üzerinde belirleyici olabilir. Hisse senedi piyasaları için ne yazık ki iyimser olamıyoruz. Bir yandan dünya borsalarında kaydedilen çöküş (ABD’de S&P500 endeksi sadece Aralık ayında %15 düştü), diğer yandan şirketlerin ve bankaların karşı karşıya kaldıkları riskler BIST’te endeks bazında iyimser olmamıza mâni oluyor. Tahvil piyasasında Hazine’nin TL yerine dövizle borçlanmaya yönelmesi ve ihalelerde yapılan piyasa dostu olmayan uygulamalar nedeniyle kısa vadede faiz düşüşü elde edilebildi. Ancak, orta ve uzun vadede bu önlemler geriye ket vurabileceği gibi risk iştahındaki bozulma ile faizler daha da yukarı gidebilir.

Bu görüşler ve varsayımların ışığı altında fiyat düzeylerine ilişkin tahminlerde bulunmaya çaba sarfedeceğiz. Çok zor olacağını bilerek… İlk olarak 2019 yılını 4 bağımsız çeyrek şeklinde ele alma taraftarıyız. İlk çeyrekte bir yandan petrol fiyatlarında düşüş, diğer yandan FED’in faiz artırma ihtimalinin azalması ile sorunların düşük olduğu bir performans kaydedebiliriz. Ancak, çeyreğin sonuna doğru seçim belirsizliği nedeniyle mali piyasalarda bir miktar bozulma olabilir. İkinci çeyrekte sorunlarla yüz yüze kalacağımızı tahmin ediyoruz ki bu da finansal piyasalarda türbülansa neden olabilir. USDTRY kurunun bu çeyrekte zirve seviyelerini yukarı yönde test edebileceğini tahmin ediyoruz. Bu ortamda dış kaynak ihtiyacı daha da artacak ve bu da otoriteleri taze dış kaynak aramaya itecektir. Bu kapsamda olumlu adımların yılın üçüncü çeyreğine girerken atılabileceğini ve bunun da üçüncü çeyrekte mali piyasalarda dengelemeyi beraberinde getireceğini tahmin ediyoruz. Son çeyreğin ise normalleşme ile geçeceği ve ekonominin bu çeyrekte yeniden büyüme sürecine gireceğini düşünüyoruz. Yılın genelinde ekonominin eksi bir büyüme kaydedeceğini; enflasyonun yılı %20’li seviyelerin başında bitireceğini, reel sektörde yapılandırma sonrasında zayıf yapıların satış ve birleşme işlemlerine konu olacağını, özelikle de Asya kaynaklı sermaye girişleri ve şirket satın almalarının yaşanacağını ve bunun da mülkiyet yapısında kayda değer bir değişimi beraberinde getireceğini öngörüyoruz. Kısacası, tedirgin başlayan, olumsuz devam eden bir senenin umutkâr bir tablo ile sonuçlanacağını tahmin ediyoruz. Tahminlerde net seviyeler vermenin doğru olmadığını bilerek de yön sunma ile kendimizi sınırlıyoruz.

2019 yılında dünya ekonomisi

2019 yılı çok zor geçecek gibi görünüyor. Siyahı kuğuların sıklıkla görülmesi muhtemel…

Yatırım cephesinde Altın yeniden parlayacak gibi…

ABD Doları’nın küresel anlamda değer kaybedeceğini, EURUSD paritesinin 1.2250’ye yükseleceğini tahmin ediyoruz.

Türk mali piyasaları yılın en sakin günlerinden birini geride bırakırken Amerikan mali piyasaları tarihinin en kötü Noel arifesini yaşadı. Başkan Trump’ın FED’e yönelik sert eleştirileri ve Hazine Bakanı Mnuchin’in almaya çalıştığı önlemlerin daha fazla paniğe yol açması piyasalarda sert kayıplara neden oldu. Olay bununla da sınırlı kalmadı… Başkanın ticaret danışmanı Navarro Çin ile yürütülmekte olan görüşmelerin başarılı sonuçlanmayacağını tahmin ettiğini söyledi. Sanki bilinçli bir şekilde piyasalar hedef alındı! Bunun sonucunda da normal şartlarda sakin bir seyir izlemesi gereken küresel mali piyasalar dün sert dalgalanmalar kaydetti. Hisse senetleri tabiri caizse çakıldı. ABD ekonomisinin daha fazla ivme kaybedeceği beklentisi petrol cephesinde kayıpları artırdı: Brent cinsi ham petrol varil fiyatı 50.6 dolar ile son 16 ayın dibini gördü. Öte yandan artan jeopolitik riskler ve siyasal belirsizlikler Altın’ın ons fiyatını 1274 dolar ile son 6 ayın en yüksek seviyesine itti.

Yılın son günlerinde bültenimizi yeni yıla ilişkin tahmin ve öngörülerimize ayırırız. Bu yıl da aynı yoldan gitme arzusundayız ancak o kadar ciddi bir belirsizlikle karşı karşıyayız ki bırakın koca bir seneyi tahmin etmek, bir gün sonrasını dahi öngörmenin zor olduğu dönemden geçiyoruz. Küresel ekonomi açısından söyleyebileceğimiz ilk şey büyümenin ivme kaybetmesidir. Ticaret savaşlarının tetiklediği bu eğilim özellikle de Avrupa ve Çin cephelerinde hissediliyor. PMI verilerinin de teyit ettiği durgunluk sinyalleri hisse senetleri üzerinde sert bir satış baskısına neden oluyor. Böyle bir ortamda merkez bankaları para politikalarını gevşek tutmayı sürdürmek zorundalar. Bu kapsamda Avrupa Merkez Bankası’nın faiz arttırma gibi bir opsiyonunun kalmadığı kanaatindeyiz. Hatta, 2018 sonu itibariyle sonlandırdığı tahvil alımlarına yeniden başlamayı dahi düşünebilir! Zira şirketler cephesi ekonomik yavaşlama ile birlikte borçlarını çevirmede sorun yaşayabilir. Benzer risk Çin cephesinde de var. Çin’in yeni yıla girerken daha büyük bir finansal çalkantı yaşama riski var!

Dünya ekonomisi ivme kaybederken bu eğilime karşı direnen tek ülke ABD idi. Vergi indirimleri ile %4-5 büyüme patikasına erişen ABD tarihinin en şaşaalı dönemlerinden birini yaşıyordu. Ama bir yandan ticaret savaşlarının etkisi, öte yandan Başkan Trump’ın son dönemde takındığı tavır ile bu tablo tersine dönecek gibi… Zaten hisse senedi endeksleri de bunu fiyatlıyor. S&P500 endeksi dün 2017 yılı Nisan ayından bu yana en düşük seviyeyi gördü. Böyle bir ortamda FED’in faiz artırma ihtimali de azalmış oluyor. Her ne kadar son toplantıda 2019 yılı için 2 faiz artırımı ihtimaline yer verilmiş olsa da son gelişmelerin ışığı altında FED’in faiz artırımı için uygun bir ortam olmadığı kanaatindeyiz. Zaten vadeli piyasalar da bunu fiyatlandırıyor. Normal şartlarda bu tarz bir beklenti ABD Doları’nda değer kaybı yaratırdı. Ancak o derece büyük belirsizlikler var ki ABD Doları güvenli liman özelliğinden dolayı talep görüyor. 2019 yılında ABD ekonomisi açısından dikkat edeceğimiz esas risk resesyon yaşanıp yaşanmayacağı… Faiz eğrisinin yataylaşması bu riske işaret ediyor. Trump’ın yarattığı ultra belirsizlik de bu havayı pekiştiriyor. Piyasalar bunun FED’i gevşemeye iteceğini düşünüyor. Ancak bu defa sert bir krize FED dahi engel olamayabilir…

Emtia cephesinde son iki ayda yaşanan fiyat hareketleri hayra alâmet olmayan bir tabloya işaret ediyor. Ekim ayı başında 86 doları gören Brent cinsi ham petrol varil fiyatı iki buçuk ay sonra 50 dolarda… Dünya ekonomisinde sert bir yavaşlana riski fiyatlanıyor gibi. Endüstriyel maden fiyatları da petrol kadar sert olmasa da ekonomik yavaşlama riskini yansıtıyor. Artan ekonomik ve siyasal riskler Altın’a yaramış gibi. Aslında 2018 yılına girerken de riskli bir hava vardı ancak kripto para birimleri tüm talebi üzerine çekmişti. Kripto para balonu yıl içinde patlayınca Altın güvenli liman anlamında yegâne park yerlerinden biri olarak kaldı. Mevcut belirsizliklerin sürmesi durumunda 2019 altının yeniden parladığı bir yıl olabilir.

Siyah kuğu metaforunu hatırlayacaksınız. Bu bültende birkaç kez yer verdiğimiz bu metafor beklenmedik ya da tahmin edilmesi güç olaylara işaret ediyor ve diyor ki bu yönde bir olay vuku bulması halinde ortaya çıkacak tabloyu önceden öngörmek imkansızdır. 2019 yılı siyah kuğuların yılı olmaya aday! Bunun nüveleri de şimdiden gözlemleniyor. Ulusalcılar ve küreselciler arasındaki rekabet çatışma ortamına sürükleniyor. ABD Başkanı Trump’ın sert tutumu ve yaklaşımı küresel barışı tehdit eder hâle yaklaşıyor. Dünyada seçmen aşırı sağa kayıyor. Özellikle de Avrupa’da. Sosyalist kökene sahip olan İsveç’te dahi sağcı parti bu yıl yapılan seçimi ikinci sırada tamamladı. AB’nin son 10 yılını şekillendiren Almanya Başbakanı Merkel yavaş yavaş siyasetten ayrılıyor. Fransa’da Cumhurbaşkanı Macron’un popülaritesi her geçen gün biraz daha erirken sosyal çalkantılar koltuğunu tehdit ediyor. İngiltere tüm yılı Brexit belirsizliği ile geçirdi ve yeni yıla girerken kaotik bir tablo olan anlaşmasız bir çıkış riski ile karşı karşıya… Başbakan May’in siyasi kariyeri de büyük bir risk altında! Herhalde gelişmiş ekonomiler için daha kötüsü olamazdı.

Çin ekonomisi de ivme kaybetmeyi sürdürüyor. ABD’nin uyguladığı ticaret savaşı adımları Çin’in büyümesini daha da aşağı baskılıyor. Otoriteler önlem almaya çalışsa da kurumsal borçlar risk teşkil ediyor. Bir zamanların komünist Çin’i şu an kapitalizmin merkezi durumuna geldi. “Tek kuşak, tek yol” projesi ile Çin’in 2019 yılında ülke dışında önemli yatırımlar ve satın almalara gidebileceği görülüyor. Buna karşın iç talebin zayıflığından dolayı 2016 yılı başındaki gibi bir finansal tablodan endişe ediliyor. Japonya uzun yıllardır durgunlukla baş başa. Ultra gevşek para politikası ile bu sorun şu ana kadar sadece ertelendi. 2019 yılında da aynı politikalarını uygulanmaya devam edilmesi bekleniyor. Asya ülkelerinin ekonomik döngüleri bir yandan ticaret savaşlarının geleceğine, diğer yandan ise Çin’in performansına bağlı olacak.

Bu görüşlerin ışığı altında bizi zor bir yılın beklediği aşikâr. Böyle bir ortamda tahminlerde bulunmak çok güç. Küresel bir ekonomik kriz ihtimali gözardı edilmeyecek kadar yüksek! Bu nedenle temkinli ve tedbirli stratejilerin izlenmesi gerek. Gelelim finansal fiyatlara ilişkin tahminlerimize. 2018 yılında EURUSD paritesini hemen hemen nokta isabet ile tahmin edebildik: 1.1250 seviyesine doğru düşüşü yılın ortasında öngörmüştük. 2019’da EURUSD’nin tersine döneceğini öngörüyoruz. Her ne kadar AB ekonomilerinin zayıf kalacağını düşünsek de FED’in faiz artırımlarını durdurma ihtimali yılın genelinde ABD Doları’nı zayıflatabilir. 2019 sonu için EURUSD tahminimiz 1.2250. Ancak yıl içinde çok sert dalgalanmalara hazır olmamız gerek. Aşağı yönde 1.0750’ye varan bir düşüş, yukarıda ise 1.25’lerin bir miktar üzeri olabilir. Bu yıl Pound’un (GBP) değerleneceğini tahmin etmiştik. Bu öngörümüz tutmadı zira Brexit süreci olabilecek en sorunlu yapıya büründü. Bu belirsizlikler 2019 yılına taşınırken aralarında yeni bir Brexit oylaması ve erken seçimin de yer aldığı birçok uç risk ile karşı karşıyayız. 2019’un ilk çeyreğini bu riskler ile geçirdikten sonra yılın geri kalan kısmında GBP soluklanabilir. 2019 yılı için en favori finansal araç olarak Altını görüyoruz. Kripto para birimlerinin cazibesini yitirmesi ile Altın fiyatlarının ons cinsinden 1450 dolara kadar yükselebileceğini tahmin ediyoruz. Dış dünya ve piyasaları için tahminlerimiz bu kadar. Yarınki bültenimizde Türkiye’ye odaklanmaya gayret edeceğiz.