(29 Aralık tarihinde HSBC Günlük Bülteni’nde yayımlanmıştır)
Son üç gündür bültenlerimizde ağırlıklı olarak 2018 yılına yönelik bakış açısı sunmaya çalışıyoruz. İlk gün Amerikan ekonomisi ve FED’in para politikasına; ikinci gün Euro Bölgesi ve İngiltere’deki gelişmelere; dün ise gelişmekte olan ekonomiler ve emtia fiyatlarına değindik. Bugün sıra geldi Türkiye ekonomisine. Öncelikle şunu belirtmekte yarar var ki, Türkiye ekonomisinin gerçekleri ile mevcut algı arasında derin bir farklılık var. Türkiye’nin makro ekonomik görünümünde son aylarda bozulma olmuş olabilir. Ancak, rakamlara karşılaştırmalı olarak baktığımızda hâlâ birçok ekonomiye göre olumlu durumda olduğumuzu görüyoruz. Tarihsel bir karşılaştırma geliştirdiğimizde de benzer bir sonuca varıyoruz. Ancak algılamalar o kadar bozuk ki ekonomideki birçok olumlu gelişme gözardı ediliyor. Kısacası, Türkiye ekonomisine büyük resimden baktığımızda tablonun kötü olmadığı ve temel dinamiklerinin az sorunlu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Değerlendirmeye bu noktadan başlamakta yarar var. Bu yıl, hükümetin büyümeyi destekleyici adımlarına sahne oldu ve meyvelerini de fazlasıyla verdi. Yılın başında GSYH büyümesinin %3 civarında olacağını beklerken şu an %7’ye varan bir büyüme performansı ile karşı karşıyayız. Bu sonuca vergi indirimleri, teşvikler ve Kredi Garanti Fonu (KGF) sayesinde ulaşıldı. Bu enstrümanlar hiç şüphesiz daha doğru ve etkin bir şekilde dizayn edilebilirdi. Ancak, duran motoru yeniden çalıştırmak için sarfedilecek enerjinin yavaşlayan motoru hızlandırmak için gerekli çabadan daha fazla olduğunu bildiğimizden dolayı atılan adımları nihayetinde olumlu buluyoruz. Ancak, ekonomik model olarak tüketimi teşvik eden ancak üretimi o derece itemeyen bu önlemlerin bazı yan etkileri de kaçınılmaz olarak gündeme geldi. Mesela, bütçe açığındaki artış Hazine’nin borçlanma ihtiyacını yukarı çekmek suretiyle faizleri yukarı itti; KGF, bankacılık sektörü kaynaklarını hızlı tüketerek aynı etkiyi pekiştirdi. Enflasyon ve cari açıktaki artış da bunun sonucu olarak gündeme geldi. 2018 yılında bu politikalar daha seçici ve etkin uygulanarak yan etkilerin azaltılacağı kanaatindeyiz.
Para politikası 2017 yılında sıkça konuşuldu. TCMB yılın başında sıkı bir para politikası izlemesine karşın KGF’nin neden olduğu genişlemeci maliye politikaları sonucu iç talep oldukça canlandı ve bunun sonucu olarak da enflasyon hedeflerin çok üzerine çıktı. Bu yıl, yıllık TÜFE enflasyonunun %10.2 olacağını tahmin etmiştik ancak gerçekleşme bizim tahminin de üzerinde gerçekleşiyor. 2018 yılı ilk yarısında yıllık TÜFE enflasyonunun tek hanelere (%9.5 civarı) inebileceğini düşünmekle birlikte sene sonuna ilişkin tahminimiz bu kapsamda %10.5. Böyle bir ortamda TCMB’nin para politikasında sınırlı bir miktarda sıkılaştırmaya gitmesi olası. TCMB’nin 2018’te geç likidite penceresi (GLP) faiz oranında toplamda 200 baz puan artırıma gideceğini tahmin ediyoruz. Ancak bunun ağırlıklı ortalama fonlama maliyetine yansımayacağını, yani piyasa faizlerine sirayet etmeyeceğini düşünüyoruz. TCMB’nin fonlama kompozisyonunda değişikliğe gitmek suretiyle kendine esneklik ve hareket imkanı sağlayacağını düşünüyoruz. Bu noktada piyasalara hâkim olan yanlış bir görüşü düzeltme ihtiyacı hissediyoruz. Son dönemde TCMB’nin fonlama maliyetinin enflasyonun altında kalmaması gerektiği söyleniyor. Halbuki son yıllara baktığımız zaman bunun defalarca kez olduğunu görüyoruz. Zira, reel faiz analizi yapılırken faizler mevcut enflasyon ile değil beklenen enflasyon ile karşılaştırılır. Konuya bu bakış açısı ile yaklaştığımızda Türkiye’nin pozitif reel faiz sunduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle de TCMB’nin son toplantısından sınırlı oranda bir faiz artırımı bekliyorduk. Baz senaryomuzda bu tablonun 2018 yılına da yansıyacağını öngörüyoruz.
Gelelim piyasa tahminlerine… Amerikan ekonomisine ilişkin değerlendirmelerimizde de belirttiğimiz üzere 2018 yılında küresel bazda bir kâr realizasyonu eğilimi bekliyoruz. Bunun yılın ikinci çeyreğinde olma ihtimali kuvvetli. Bu yönde bir gerçekleşme kaçınılmaz olarak gelişen ülke para birimlerini ve doğal olarak da Türk Lirası’nı olumsuz etkileyebilir. 2018 yılı kur tahminimizin temelinde bu unsur yer tutuyor. Bu bağlamda yıl sonu için USDTRY kurunda 4.20, yıl ortalaması için ise 4.05 seviyesini öngörüyoruz. Enflasyon ile birlikte düşünüldüğünde TL’de reel anlamda önemli bir değer kaybı düşünmüyoruz. EURUSD paritesinin yıl içerisinde 1.20-1.25 aralığına gidebileceğini ancak yılı 1.1750’de bitireceğini tahmin ettiğimizi zaten belirtmiştik. FED’in sıkılaştırmaya devam etmesine karşın Trump’ın varlığının bizzat USD’yi değersiz kılmasının bu alanda önemli bir rol oynayacağı kanaatindeyiz. Bu tahminin sonucunda 2018 yılı EURTRY kuru tahminimiz 4.9350 oluyor. TCMB’nin ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinde anlamlı bir değişikliğe gitmiyor olmasına karşın küresel bazda beklediğimiz düzeltme hareketi tahvil ve bono piyasasında anlamlı bir değer görmemizi engelliyor. Hisse senedi piyasasında ise 2018’in genelinde endeks bazlı değil de hisse bazlı bir bakış açısı geliştirmemiz gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü, endeksten bağımsız olarak finansal performansını ve gelecek hikayelerini beğendiğimiz şirketler var ve bunlar hava olumsuza dönse bile göreceli olarak olumlu görünüm sunmayı sürdürebilirler. Bu görüşlerimizin sonucu olarak herkese mutlu, huzurlu ve daha da önemlisi saglıklı bir yıl dileriz.