(28 Aralık 2017 tarihinde HSBC Günlük Bülteni’nde yayımlanmıştır)
2017 yılı gelişmekte olan ülke (EM) piyasaları açısından son yılların en iyi performansının kaydedildiği yıl olarak tarihe geçiyor. MSCI EM endeksi bu yıl USD bazında %35’in üzerinde bir değer kazancı sergiledi. En son bu derece iyi bir performansı 2009’da kaydetmişti ki, onu da 2008’deki sert kayıpların ardından bir düzeltme olarak görmemiz gerekir. Bu olumlu görünümün ardındaki temel etken küresel risk iştahının olumlu olması idi. Bu hususa son iki günde defalarca kez işaret ettik. Büyüme rakamlarının küresel mânâda kuvvetli gelmesi, buna karşın enflasyonun ılımlı seyrini sürdürmesi gevşek para politikasının korunmasına, bu da yatırımcıların getiri peşinde koşmalarına neden oldu. Yüksek getirinin EM finansal enstrümanlarında olduğu dikkate alınırsa da bu derece şaşalı performansı normal karşılamak gerekir. 2017 yılında EM piyasalarındaki iyimserlik açık ara ile en çok hisse senetlerinde hissedildi. Rusya, Brezilya gibi ekonomilerde kaydedilen faiz indirimleri para birimleri ve bono&tahvil piyasalarında da hatırı sayılır oranda iyimserliğe neden oldu. Bu tablonun 2018 yılında sürüp sürmeyeceği büyük bir soru işareti olarak duruyor. ABD ile ilgili tahminlerimizde 2018’de FED’in 4 kez faiz artıracağını beklediğimizi iletmiş, bu nedenle de likidite koşullarının sıkışacağına dikkat çekmiştik. Bu da hiç şüphesiz EM’lerin mali araçlarına olan ilgiyi azaltabilir. Bununla birlikte, FED’in politika duruşunda çok sert bir değişim beklemediğimizden ötürü EM piyasalarındaki satış baskısının sert ve kalıcı olmayacağını düşünüyoruz. Bu da yatırımcıları EM’lerde seçici olmaya itebilir. Güçlü olarak adledilen ve kendine özgü olumlu bir hikayesi olan EM’nin 2018 yılını da olumsuz geçirmeyeceğini öngörüyoruz. Ancak, kendi içinde kırılganlıkları yüksek olan EM’lerin kaçınılmaz olarak negatif ayrışmaya maruz kalacaklarını ve yılı önemli miktarda kayıplarla bitireceğini tahmin ediyoruz.
Bu noktada Çin ekonomisine ayri bir paragraf ayırmakta yarar var. Çin ekonomisi 2008 Lehman krizi sonrasında önemli bir değişim sürecine girmişti. İhracat odaklı büyüme kaydeden ekonomi dünya büyümesinde yaşanan derin ivme kaybı ile yüzünü içeri çevirip iç talebi artırmayı amaçladı. Ancak bu kolay birşey değildi. Gelir dağılımının oldukça dengesiz olduğu bir ekonomide iç talebi genel anlamda artırmanın çok da kolay birşey olmadığı zamanla anlaşıldı. Zira, nüfusun yarısına yakınının günlük geliri 1 ABD Doları’nın altındaydı. Ayrıca, on yıllar boyunca tasarruf etmeye alışmış olan bir toplumu birden bire tüketime yönlendirmek de kolay değildi (Çin’de tasarruf oranı hâlâ %50 civarında). Öyle de oldu! İç tüketimi artırmak adına yapılan yatırımlar içeride ciddi bir kapasite artışı yarattı ve kullanılmayan kapasite de arz balonuna neden oldu. Buna bir de finans sektöründeki gölge bankacılık eğilimi eklenince 2016’da Çin ekonomisi için alarm zilleri çalmaya başladı. Çin bu tehlikeyi bertaraf etmek adına o günden bu yana yoğun bir çaba içerisinde… Atıl kapasitenin azaltılması, finans sektörünün rehabilite edilmesi, yurtdışı yatırımların artırılması, vb… Çin’in küresel talebe ihtiyacı var ve politikalar da bu bağlamda dizayn ediliyor. Mesela, İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması için gündeme alınan “one belt, one road” projesi. Mesela, Çin’li şirketlerin yurtdışındaki yatırımları. Bu eğilim öyle bir noktaya geldi ki Çin ironik bir şekilde küreselleşmeyi savunan bir ülke konumuna gelirken bir zamanların meşhur küreselcilik savunucuları ise korumacılık önlemlerini artırmaya başladılar! 2018’e Çin açısından böyle bir tablo ile giriyoruz. Çin ile ilgili kaygıların hafiflediği bir yıl olmakla birlikte küresel faiz hadlerinde yaşanacak olası yükselişin Çin’deki ekonomik toparlanmayı zorlayabileceği bir yıl geçireceğimizi öngörüyoruz. Bu kapsamda Çin kaynaklı bir siyah kuğu görme ihtimalini zayıf buluyoruz. Çin büyümesinin bir miktar da olsa ivmeleneceğini tahmin ediyoruz. Ancak, toparlanma ve rehabilitasyonun henüz devam ediyor olması nedeniyle de Çin mali piyasalarında aşırı iyimser bir hava da beklemiyoruz.
Çin demişken emtia fiyatlarına ayrı bir paragraf ayırmak gerek zira Çin birçok metada dünyadaki üretimin yarısına yakınını gerçekleştiriyor. Çin ekonomisinin ivme kaybettiği 2010’ların başında Çin’deki yüksek kapasiteler sıkıntı yaratmış ve bunun sonucu olarak da emtia fiyatlarında sert düşüşler yaşanmıştı. Çin bu sorunu kısmen çözdü. Arz fazlası hâlâ olmakla birlikte son yıllarda açık bir şekilde düşüş kaydediyor. Öte yandan dünya büyümesi bebek adımları ile de olsa ivme kazanıyor. 2016 yılını %3.2 ile son dönemin en düşük büyüme hızı ile tamamlayan dünyanın 2017’de %3.6 büyüdüğü tahmin ediliyor. IMF, 2018 ve 2019 büyüme tahminlerini son yıllarda alışılmış tablonun aksine yukarı yönde güncelledi, sırasıyla %3.7 ve %3.8 yaptı. Dünya büyümesinin ivmelenmesi ve Çin’deki kapasite fazlasının bir kısmının törpülenmesi arz/talep koşulları üzerinden emtia fiyatlarını yukarı çekiyor. Ancak, son günlerde petrol ve bakır başta olmak üzere emtia fiyatlarında gerçekleşen tarzda sert bir yükseliş de beklemiyoruz zira talep o kadar da hızlı artmıyor. Son günlerdeki hareket, petrolde Libya’daki arz kesintisi olmak üzere geçici etkenlere dayanıyor. Bununla birlikte 2017 yılında 55 dolar/varil civarında bir ortalama ile hareket eden Brent cinsi ham petrol varil fiyatının 2018’de 65-70 dolar/varil ortalamada oluşacağını öngörüyoruz (%20’nin üzerinde bir artış!). Bu tahmininiz son iki günde ABD ve Avrupa ekonomileri için yaptığımız öngörülerle oldukça uyumlu. Yüksek emtia fiyatları enflasyonu yukarı çekmek suretiyle para otoritelerini sıkılaştırma yönünde adımlara zorlayabilir. Bu da 2018’de piyasalar açısından beklediğimiz anlamlı kar realizasyonu senaryomuza teknik bir destek sunuyor. Bugün de dahil olmak üzere 3 gündür küresel mali piyasaları detaylı bir şekilde analiz ettik ve 2018 yılı öngörülerimizi paylaştık. Yarın ise Türkiye ekonomisine odaklanarak yılı bitireceğiz.