Türkiye ekonomisi 2019 yılını “yeniden dengelenme” eğilimi ile geçirerek finansal türbülansın neden olduğu olumsuzlukları kısmen de olsa giderebildi.
2019’de Türk mali piyasalarının yapısında radikal bir değişim yaşandı: Kamunun rolü belirgin şekilde artarken yabancı yatırımcıların payı ise hızla azalıp etkisizleşiyor.
2020 yılında dengelenmenin süreceğini öngörüyoruz. Ancak, gerek diplomatik, jeo-politik ve siyasi riskler gerekse de bankacılık sektörü rehabilitasyon ihtiyacı önemli risk unsurları olarak duruyor.
Son iki güne ait bültenlerimizde dünyaya odaklanmıştık. Önce 2019 yılının muhasebesini yaptık. Finansal piyasalara odaklanmak kaydıyla ekonomik, siyasal, sosyal ve jeopolitik konulara değindik ve bunu yaparken de bize gelecekle ilgili sundukları mesaj ve ipuçlarıyla ilgilendik. Sonra 2020 yılına yönelik görüş, değerlendirme ve öngörülerimize geçtik. Bu bültenlerin nihai amacı asla küresel mali piyasaları anlayabilmek değil. Türkiye’de yaşıyor olmamız ve faaliyetlerimizin iç dinamiklerden etkileniyor olmasından ötürü yegane amacımız Türkiye ekonomisi ve finansal piyasalarını anlayıp yorumlamak ve geleceğine ışık tutabilmektedir. Ancak, dünyada yaşananlar Türkiye açısından birincil derecede öneme haiz olduğundan dolayı tümdengelim yaklaşımını takip ediyoruz. Madem ki dünyayı değerlendirmeyi tamamladık, gönül rahatlığıyla Türkiye’ye de yoğunlaşabiliriz. Bugünkü bültenimizin konusu 2020 yılında Türkiye ekonomisi ve finansal piyasaları… Bunu yaparken de 2019’dan nelerin miras kaldığını, dünyada yaşananların bizim açımızdan ne anlam ifade ettiğini ve değişen trendlerin ülke siyaset ve sosyal hayatı üzerindeki yansımalarını da kaçınılmaz olarak ele alacağız.
Türkiye ekonomisi 2019 yılına başlarken 2018 yılında yaşamış olduğu finansal türbülansın olumsuz etkilerini derinden hissediyordu. Her ne kadar finansal piyasalardaki yüksek oynaklık kontrol altına alınabilmiş olsa da yaşananların makro değişkenler ve reel sektör üzerindeki yıkıcı etkileri hala izleniyordu. Ayrıca, finansal piyasalarda da kırılgınlık yaşanıyordu. Bizim açımızdan umut verici bazı şeyler ise yok değildi: a) Küresel likidite koşulları lehimize gelişiyor ve yatırımcılar getiri arayışında Türk Lirası cinsi finansal varlıklara ilgi gösteriyordu, b) TCMB’nin agresif faiz artırımı sonrasında TL’nin sunduğu göreceli olarak yüksek getiri cazibe odağı yaratıyordu, c) TL’deki değer kaybı ile ihracat ve turizm talebi artarak, ithalattaki sert daralma ile cari işlemler dengesi artıya dönerek TL üzerindeki değer kaybı baskısını hafifletiyordu. Böyle bir görünüm altında 2019 yılına başladık. Yılın ilk iki ayında “yeniden dengelenme” eğilimi ile sorunlarda kademeli bir şekilde hafifleme yaşandı. Ta ki Mart ayına kadar. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde artan belirsizlikler, sonrasında İstanbul seçiminin iptal edilmesi ile birleşince finansal piyasalar yeniden kırılgan bir görünüm arzetmeye başladı. İngiliz Financial Times gazetesinin kapak sayfasında yer bulacak şekilde TCMB’nin döviz rezervlerinin sorgulanması seneye 5.27’den başlayan USDTRY kurunun kısa sürede 6.25 seviyesine kadar yükselmesine neden oldu. Sonrasında otoritelerin radikal nitelikle adımları art arda geldi.
BDDK, 2018 yılı Ağustos ayında almış olduğu kararlarla swap piyasasına yönelik sınırlamalar getirmiş ve bu adımlar sayesinde finansal piyasalar dengeye gelebilmişti. Otoriteler 2019 Mart ayında da swap piyasasına yönelik örtülü nitelikte adımlar attı. Gecelik swap faizlerini binli seviyelere sıçratan bu adımlar kısa vadede döviz piyasasında, iki yönlü olmak üzere, yüksek volatiliteye neden olsa da nihayetinde döviz kurlarını dengeye getirdi. Piyasa işleyişinden farklı adımlar atılmış olması katılımcılarda bir miktar hoşnutsuzluk yaratsa da piyasa fiyatlamaları açısından işe yaraması otoriteleri daha da cesaretlendirdi ve yıl boyunca bu düzlemde birçok yeni adımı da beraberinde getirdi. Bu adımların ortak özelliği kamunun finansal piyasalardaki rolünün artırılması, TL üzerinde yukarı yönlü baskı yaratabilecek olası bir yabancı yatırımcı etkisinin ise hafifletilmesiydi. Bunda da başarılı olundu ve kamunun mali piyasalar üzerindeki rolu oldukça baskın hale geldi ve yabancının rolü ise kademeli olarak azaldı. Bu süreçte TCMB Başkanı Çetinkaya’nın görevden alınıp yerine Başkan Yardımcısı Uysal’ın getirilmesi ve sonrasında kaydedilen 1200 baz puanlık faiz indirimi dikkat çekiciydi. TCMB’nin faiz indirimine gitmesi durumunda TL’de değer kaybı yaşanacağı yönündeki görüşlere karşın USDTRY kurunun yılın ikinci yarısında 5.50-6.00 bandına sıkışması da dikkat çekici bir diğer unsurdu.
Mali piyasalar dengeye gelirken makro ekonomik göstergeler de krizin etkilerini üzerinden atarak normalleşmeye başladı: 2018 yılında %25’e kadar yükselen yıllık TÜFE enflasyonu tek hanelere kadar geriledi ve ekonomi yeniden ivmelenerek büyüme trendine geçti. Kredi vermekte isteksiz davranan bankaların kamu tarafından alınan radikal nitelikteki adımlarla (zorunlu karşılıklar düzenlemesi) kredi vermeye teşvik edilmesi mikro ekonomide de çarkların dönmesine yardımcı oldu. Konut ve otomotiv sektörü, regülasyon kaynaklı bazı düzenlemelerin de desteği ile Ağustos ayından başlayarak hızlı bir toparlanma sürecine girdi. Öte yandan, makro ekonomik göstergelerde iki unsur olumsuz kalmayı sürdürdü: Bütçe ve istihdam verileri. Kamu harcamaları ile ekonominin desteklenmesi bütçe açığını hedeflerin çok üzerine taşırken ekonomideki durgunluk ise işsiz sayısını Cumhuriyet tarihinin zirvesine çıkardı. Hele ki, genç işsizlik oranının %27’lere kadar yükselmesi dikkatleri bu noktaya çekti. Reel sektörde 2018 yılından başlayarak yüksek faiz ve kur etkisi bilançoları oldukça yıpratmıştı. Ekonominin durgunluğa girmesi ise şirketleri ana faaliyetleri üzerinden etkilemeye başladı. Bunun sonucu olarak tüm yıl boyunca bankacılık sektörüne ilişkin olarak kredi vadelendirme ve yapılandırma haberlerini, tahsili gecikmiş alacaklar ile yakın izlemedeki kredileri, bankacılık sektörünün rehabilitasyonu adına “kötü banka” ve “borç-hisse takası” konularını konuştuk. Sonuç itibariyle de 2019 yılını tamamlarken finansal türbülansın giderildiğini, ekonominin yeniden büyümeye geçtiğini, bankacılık sektörünün ise sorunlu kredilerle uğraşmayı sürdürdüğünü gözlemliyoruz.
2019 yılında Türkiye ekonomisi ve finansal piyasaları üzerinde temel anlamda 3 unsur belirleyici oldu: a) Küresel likidite koşulları lehimize gelişti, b) Kamunun günlük finansal dünyada nitel&nicel anlamda artan rolü fiyatlamalardaki dalga boyunu azalttı, c) Jeo-politik riskler, siyasal ve diplomatik etkenler TL cinsi varlıkların dünyadan negatif yönde ayrışmasına sebebiyet verdi. Öyle ki, Türk Lirası, 2019 yılını, ABD Doları karşısında en kötü performans kaydeden ikinci para birimi olarak kapatmaya hazırlanıyor. Hisse senedi piyasası yerli para birimi cinsinden son iki ay içerisinde kayda değer oranda bir yükseliş kaydetmiş olsa da Bloomberg’in tüm dünya için yaptığı klasmanda ilk 20’de kendine yer bulamadı. Ancak faizlerin genel düzeyinde oldukça sert bir düşüş kaydedilerek bir ara %30’lara oturmuş olan oranlar tek hanelere yaklaştırılarak büyük bir başarı kaydedildi.
Bu görünüm ile 2020 yılına başlarken baz senaryomuz ve dünkü bültenimizde dünya için çizdiğimiz varsayımlar altında a) ekonomideki yeniden dengelenme eğiliminin süreceği, b) büyümenin göreceli olarak küçük oranlı da olsa korunacağı, c) bankacılık sektöründeki rehabilitasyon eğiliminin devam edeceği, d) diplomatik, jeo-politik unsurların gündemden eksik olmayacağı bir yıl öngörüyoruz. Dün yılın ilk aylarında küresel mali piyasalarda kar realizasyonu eğiliminin yaşanmasını beklediğimizi ön plana çıkarmıştık. Bu durumda Türk mali piyasaları da bu eğilimden kaçınılmaz olarak etkilenecektir. Bu bağlamda, yılın ilk aylarında TL’de değer kaybı baskısı, BİST100 endeksinde ise bir miktar düşüş beklenebilir. Ancak, sonrasında, yurtdışında merkez bankalarının yeniden matbaanın başına geçeceğine ilişkin öngörümüzden hareketle Türk mali piyasalarında da toparlanma olacağını tahmin ediyoruz zira küresel likidite koşullarındaki iyileşme daima TL cinsi varlıkların lehine bir durum yarattı. ABD seçime giderken küresel risk iştahının olumlu olmasına özen gösterecek olsa da Başkan Trump’ın ABD kamuoyundaki Türkiye karşıtlığını tatmin etmek adına izleyeceği olası bazı söylemler Türk mali piyasalarındaki toparlanmayı sınırlı tutabilir. Kamunun piyasalardaki yoğun etkisi ise 2020’de Türk piyasalarının temel dinamiklerinde önemli bazı değişimlere neden olabilir. Son aylarda gündemde belirleyici bir rol oynayan ABD yaptırım ihtimali, AB ile ilişkiler ve bu kapsamda KKTC’nın durumu ile D.Akdeniz’deki konjonktürel yapı, Suriye’deki gelişmeler odağında genel diplomatik ilişkler ile iç siyasi tablo 2020 yılının piyasa görünümü üzerinde etkili olacak piyasa dışı unsurlar olarak ön plana çıkıyor.
Baz senaryo altında (i) 2020 yılında GSYH büyümesinin %2.5 civarında kalacağını öngörüyoruz. Resmi büyüme tahmini %5.0 iken Bloomberg’in derlediği tahminlerin ortalaması %2.4. TCMB’nin en son beklenti anketinin medyanı ise %3.2. (ii) TÜFE enflasyonunun 2020 yılında tek hanelere gerileyeceği ancak o seviyelerde kalıcı olmayacağını öngörüyoruz. Resmi yıllık TÜFE enflasyon tahmini %8.5, Bloomberg’in derlediği tahminlerin ortalaması ise %12.1. TCMB’nin en son beklenti anketinin medyanı ise %10.02. (iii) TCMB’nin 1 haftalık repo ihale faizine denk gelen politika faizinin de tek hanelere getirilmeye çalışılacağı ancak bunda başarılı olunamayacağı kanaatindeyiz. Bloomberg’in derlediği tahminlerin ortalaması %11.70, TCMB’nin en son beklenti anketinin medyanı ise %10.60. (iv) Kredi faizlerinde kısa vadeli oranlarda bir miktar daha düşüş olabilir ancak orta ve uzun vadeli oranlarda (1 yılın üzeri) dip seviyeleri görmüş olabileceğimizi (%10-12 bandı) öngörüyoruz. (v) Cari işlemler dengesinin yeniden açığa döneceğini ve 2020 yılını 15.0 milyar dolar civarında açık ile bitireceğini öngörüyoruz. Resmi tahmin 9.6 milyar dolar açık iken Bloomberg anketinin ortalaması yaklaşık 10 milyar dolar. TCMB beklenti anketinin medyanı ise 13.9 milyar dolar açığa işaret ediyor. (vi) TL’nin reel anlamda değerlenmesinin aleyhimize olacağını düşünüyor, cari işlemler dengesinin yeniden açığa döneceğini öngörerek USDTRY kurunu sene sonunda 6.40 tahmin ediyorum. Bloomberg’in tahmin ortalaması 6.33, TCMB beklenti anketinde medyan 6.35.
Yukarıdaki tahminlerin baz senaryodan hareketle türetildiğini bir kez daha vurgulamakta yarar var zira bizi olumsuz anlamda etkileyebilecek beklenmedik derecede birçok risk unsuru bulunmakta… Bu değerlendirme yazısını kaleme almanın oldukça zor olduğunun farkındayız. Bir sonraki haftayı tahmin etmenin dahi zor olduğu bir ortamda bir sene sonrasına yönelik tahmin ve değerlendirmelerde bulunmanın ne derece sıkıntılı bir şey olduğunun farkındayız. Bununla birlikte kılavuzluk teşkil etmesi adına baz senaryo paralelinde bazı genel görüş ve ifadelerin sunulmasını faydalı gördüğümüzden dolayı bu çabaya giriştik. Önümüzdeki hafta yılı kapatmadan iki iş günümüz var. Onların ilkinde 2020 yılına ilişkin en az 5 yatırım temasını ele alacağız. Son günde ise kısa bir genel değerlendirme ve şirketlere yönelik bazı nitel tavsiyeler ile 2019 yılını geride bırakacağız. Herkese iyi bir hafta sonu dilerim.